Bugünün gençleri yalnızca derslere girip sınavlara hazırlanmıyor; aynı zamanda gelecek kaygısıyla baş ediyor, kendilerini geliştirmek için yeni yollar arıyor, sosyal hayata katılmak ve hayallerini gerçekleştirmek için fırsat kolluyor. Gençleri sadece maddi olarak desteklemek değil, onların iyi olma hâllerine de katkı sunmak bu nedenle kritik önem taşıyor.

Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Vakfı’nın, Eczacıbaşı Topluluğu destekleriyle şekillenen ve Türk Eğitim Vakfı (TEV) iş birliğinde hayata geçirdiği Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Eğitim Burs Programı, gençlerin eğitim yolculuğuna bütüncül bir bakış açısıyla katkı vermeyi hedefliyor. Burs desteğinin yanı sıra kültür-sanat ayrıcalıkları, kariyer gelişim imkânları ve mentor programıyla gençlere yalnızca maddi değil, duygusal ve sosyal anlamda da fırsatlar sunuyor. Etki odaklı tasarımıyla alışılmış burs programlarından ayrışan bu yaklaşım, gençlerin yarınlarını bugünden şekillendirmelerine yardımcı oluyor.

Peki, Z kuşağı klişelerinin ötesinde bugünün üniversiteli gençleri kimler? Hangi hayalleri kuruyorlar, hangi engellerle mücadele ediyorlar? Kendilerini iyi hissetmek için neye ihtiyaç duyuyorlar?

Türk Eğitim Vakfı (TEV) Genel Müdürü Banu Taşkın, Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Vakfı Genel Sekreteri İlkay Yıldırım Akalın ve Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Eğitim Burs Programı Bursiyerleri İpek Olçar, Fakihe Akıllı ve Yaşar Erman Demir’le; gençlerin iyi olma hallerini, eğitimden hayata uzanan yolculuklarını ve burs programının yarattığı etkiyi Yaşam Blog için konuştuk.

TEV Genel Müdürü Banu Taşkın:
“Gençlerin sadece ekonomik olarak değil, bütüncül bir yaklaşımla desteklenmeye ihtiyacı olduğunu çok net görüyoruz.”

Türkiye’de “gençler” dediğimizde nasıl bir kitle hayal etmeliyiz? Ne kadar homojen bir genç kitle var? 

Türkiye’nin 81 ilinden 20 bini aşkın öğrencinin eğitim yolculuğuna eşlik eden bir vakıf olarak, nitelikli eğitime erişimin önündeki engelleri kaldırmaya çalışırken aynı zamanda Türkiye'nin toplumsal yapısına dair anlamlı bir tabloyla da karşılaşıyoruz. Mevcut burs ekosistemimiz, iktisadi, sosyal ve kültürel açıdan ülkenin adeta bir minyatürü gibi. Daha sade bir ifadeyle söylemek gerekirse, TEV bursiyer ağı Türkiye’nin demografik bir örneklemini oluşturuyor. Bu demografik örneklem, Türkiye gençliğinin farklı kaynaklara erişim düzeylerini de görünür kılıyor. Kırsal bölgelerdeki gençler çoğunlukla eğitim altyapısına, teknolojiye ve sosyal imkânlara daha sınırlı ölçüde ulaşırken; büyük kentlerde yaşayan gençler ders dışı etkinlikler, yabancı dil eğitimi ya da dijital olanaklar açısından görece daha geniş bir yelpazeye sahip. Kadın öğrencilerin eğitime devam etme süreçlerinde karşılaştıkları toplumsal engeller, erkek öğrencilerin yüklenmek zorunda kaldıkları farklı beklentilerle yan yana okunabiliyor. Engelli gençler için ise erişilebilirlik hâlâ en önemli başlıklardan biri.

Sosyoekonomik koşullara bağlı olarak gençlerin eğitim yolculukları arasında ciddi farklılıklar bulunuyor: bazı öğrenciler öğrenimlerini sürdürmek için yoğun bir maddi destek ihtiyacı hissederken, diğerleri daha çok yönlendirme, rehberlik ve psikososyal desteğe ihtiyaç duyuyor. Bu çeşitlilik, TEV burs ekosistemini yalnızca finansal destek mekanizması değil, aynı zamanda gençlerin yaşam kaynaklarına erişimlerini dengeleyen bir toplumsal araç hâline getiriyor. Gençlik sosyolojisi açısından bakıldığında, TEV’in bursiyer ağı gençlerin kaynaklara erişimindeki eşitsizlikleri ortaya koyarken aynı zamanda bu eşitsizlikleri hafifletmeye dönük somut bir müdahale alanı sunuyor.

Bu yol arkadaşlığında, bursiyerlerimiz Türkiye’deki farklı sosyokültürel katmanları yansıtıyor. Farklılıklarla bir arada yaşama kültürünün ne kadar mümkün ve değerli olduğunu da bu ağ sayesinde görüyoruz. Bu deneyim, bize gençliğe dair bakış açımızı da dönüştürme imkânı sunuyor. Gençliği yalnızca çocuklukla yetişkinlik arasındaki bir geçiş dönemi ya da biyolojik bir evre olarak değil; sosyal bir kategori olarak ele almanın gerekliliğini hatırlatıyor. Bu anlayış, burs politikalarımızda başarı ve ihtiyaç dengesini daha sağlıklı kurmamıza; eğitim ve etkinliklerimizde gençlerin gerçek ihtiyaçlarını daha iyi görmemize katkı sağlıyor.

Gençliğe daha sosyolojik bir mercekten bakmak uluslararası kurumların da zamanla benimsediği bir yaklaşım. Türkiye’de kırsalda genç olmakla kentte genç olmak arasında önemli farklar var. Bu farklar, gençliğin ne zaman başlayıp bittiğine dair algıları da, gençlere yönelik yaklaşımları da etkiliyor. Bu nedenle gençliği bir hedef kitle ya da pazarlama terimi olarak görmek yerine, ilişkisel ve bağlamsal bir toplumsal olgu olarak ele almanın çok daha anlamlı olduğunu düşünüyorum.

Z kuşağı genellemelerinin ötesinde, üniversite eğitimine devam eden gençler nasıl hissediyor? Ortaklaştıkları sorunlar neler, nelere ihtiyaçları var? Mikro segmentlere ayrıldıkça nasıl farklılıklar ortaya çıkıyor?

Gençlik toplumdan topluma, hatta aynı ülke içinde bölgeden bölgeye değişen çok katmanlı bir sosyal deneyim. Gençler işsizlik ve barınma gibi benzer durumlarla karşılaşıyor olsa da, bu durumlara verdikleri tepkiler, öncelikleri ve çözüm yolları yaşadıkları yere ve toplumsal bağlamlarına göre farklılaşıyor.

Gençliğe yönelik politikaların etkili olabilmesi, gençlerin gündelik hayatta karşılaştığı temel sorunların doğru tanımlanması ve görünür kılınmasıyla mümkün. Aslında artık gençlerin sadece burs ya da temel ekonomik destekle değil, çok daha bütüncül bir yaklaşımla desteklenmeye ihtiyacı olduğunu çok net görüyoruz. Daha derininde, yalnızlık ve yönsüzlük duygusu var. Biz gençlerin sadece burs değil, nefes almaya, kendini ifade etmeye, hayal kurmaya, gelişmeye alan bulmaya ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz. Geçtiğimiz yıl gerçekleştirdiğimiz Etki Analizinden de gördüğümüz üzere bursiyerler, burs almayanlara göre daha az çalışmak zorunda kalıyor, eğitime odaklanabiliyor. Finansal bağımsızlık hissi artıyor. Bu da gençlere kendileri gibi olabilmek için alan açıyor. Biz de Vakfımız bünyesinde yürüttüğümüz faaliyetlerle bu bütüncül yaklaşımı ele alarak bursiyerlerimize kendi potansiyellerini keşfedebilecekleri çok yönlü destekler sağlıyoruz.

TEV olarak bu gerçekleri görünür kılmak adına “Bu Çanta Kimin?” ve “Gücüm Bu Kadarına Yetiyor” projelerimizle gençlerin eğitim yaşamlarının yanı sıra hayatın her alanında farklı zorlukların üstesinden gelmek için çabaladığını kamuoyuna taşıyoruz. Amacımız hem toplumsal farkındalığı artırmak hem de kamuoyunun bu sorunlara karşı sorumluluk üstlenmesini sağlamak. Gençliğin toplumdan topluma, hatta aynı toplum içinde bile farklı şekillerde yaşandığını biliyoruz.

Bu doğrultuda gençliğe dair geliştirilecek politikaların, sadece eğitim ya da istihdam verileriyle sınırlı kalmayıp; bu çok katmanlı sorunları gözeten kapsayıcı çözümler üretmesi gerekiyor.

“Genç kadınların eğitim hayatına katılımı, toplumda büyük dönüşümler yaratma potansiyeline sahip.”

Gençleri eğitimde ve işte tutmak için nasıl inisiyatifler alınmalı? Gençlik politikalarında nelere öncelik verilmeli?

Bugünün dünyasında gençliği anlamak için sadece yaşlara ya da dönemlere bakmak yeterli değil. Çevre krizinden ekonomik eşitsizliklere kadar pek çok yapısal sorun, gençlerin hayatını şekillendiriyor. Özellikle genç kadınların eğitim hayatına katılımı, toplumda büyük dönüşümler yaratma potansiyeline sahip. Eğitimi kolektif bir değişim gücü olarak görmek bu yüzden çok kıymetli.

Ancak gençlerin eğitim ve istihdamla bağını güçlendirmede sivil toplum ve kamu kurumlarına büyük sorumluluk düşüyor. Gençleri sorunlu ya da yardıma muhtaç bireyler olarak görmek yerine, potansiyelleri olan, katkı sunan bireyler olarak kabul etmemiz gerekiyor. Bunun somut karşılığı ise gençlerin eğitime ve istihdama erişimlerini kolaylaştıracak adımları hayata geçirmekten geçiyor. Öncelikle nitelikli eğitime erişimin yaygınlaştırılması, özellikle kırsal bölgelerdeki gençlerin eşit imkânlara sahip olmasını sağlayacak yatırımlar yapılması gerekiyor. Eğitim sonrasında ise yeni nesil istihdam alanlarının geliştirilmesi, gençlerin becerilerini ekonomiye katabilecekleri uygun zeminlerin oluşturulması büyük önem taşıyor. Sivil toplum ve kamu kurumlarının bu alanlarda iş birliği içinde hareket etmesi, gençliği yalnızca bireysel başarı hikâyeleri üzerinden değil, kolektif bir dönüşüm gücü olarak topluma dahil etmenin en etkili yolu.

Türk Eğitim Vakfı olarak burs desteğimizi özgüven, sosyal katılım ve iyi oluş halini destekleyen bütüncül bir yapı olarak görüyoruz. Geçtiğimiz yıl yaptığımız etki analizi, bu desteğin gençlerin hayatında sadece maddi değil, duygusal ve sosyal anlamda da nasıl bir fark yarattığını net biçimde ortaya koydu. TEV aslında bu araştırma sayesinde kendi rolünü yeniden tanımlamış oldu. Gençler TEV’i sadece burs veren bir kurum olarak değil, onları anlayan, onlara alan açan, destekleyen bir yapı olarak görüyor. Biz artık daha da fazla gençleri dinleyen, onların sesi olan bir yerden ilerlemeye özen gösteriyoruz. Gençliğin sesini duyan, onu ciddiye alan, gençlerin yanında duran bir duruş bu.

Bu doğrultuda, gençlere burs sağlamanın yanında kendi yollarını çizebilmeleri için onlara eşlik de ediyoruz. Bu kapsamda burs programlarımızı, mentorluk, rehberlik, staj, iş deneyimi, mesleki eğitimler ve sosyal ağlara erişim gibi olanaklarla zenginleştiriyoruz.

Üniversiteli gençlerin değişen ihtiyaçlarına yönelik olarak özel sektör neler yapabilir? Finansal desteğin yanında, hangi açılardan katkı sunabilir?

Gençliğe dair bakış açımızın, toplumsal değişimin itici gücü olduğuna dair geniş bir uzlaşı var. Ancak bu bakış açısının gerçek hayatta etkili ve uygulanabilir politikalara dönüşmesi, en az düşünsel temeli kadar önemli. Eğitim olanakları, burs destekleri, istihdam programları… Bunların hepsi gençler için kıymetli. Ama bu adımlar tek başına yeterli değil. Gençlere yönelik politikaların gerçekten işe yaraması için, onların sesini duymak, ihtiyaçlarını doğru yöntemlerle analiz etmek ve süreci şeffaf şekilde izleyip değerlendirmek gerekiyor.

Üniversite dönemi, gençler için yalnızca akademik bir süreç değil; sosyal hayata katıldıkları, kendilerini keşfettikleri bir eşik. Bu yüzden gençlerin kültür, sanat ve sosyal etkinliklere erişimi kritik önem taşıyor.  STK’lar, kamu ve özel sektör bu alanda daha çok iş birliği yapmalı. Özel sektör gençlerle birlikte düşünmeli, birlikte üretmeli. Örneğin TEV olarak biz, özel sektörle yapılacak iş birliklerinde artık staj, mentorluk, dil eğitimi, dijital yetkinlik gibi gelişim alanlarını konuşuyoruz. Şirketler, gençlerin sosyalleşebileceği etkinlikleri destekliyor, öğrencilere kültürel yaşam alanı açıyor, onların kendilerini geliştirebileceği fırsatlar yaratıyor. Gençlerin hayatına yalnızca ekonomik değil; duygusal, sosyal ve kültürel olarak da dokunmalıyız. Kurumlarla gerçekleştirdiğimiz iş birlikleri, birçok farklı olanak sunan proje modelleri ile gençlerin hayatına dokunuyor.

Bununla birlikte Eczacıbaşı Genç Bilet, gençlerin kültür sanat faaliyetlerine erişiminde atılmış etkili adımlardan biri. Gençlerin sanata erişimini kolaylaştıran bu gibi uygulamaların yaygınlaşması, sosyal gelişimleri açısından da büyük katkı sağlıyor. Türk Eğitim Vakfı olarak biz de gençlerin eğitimin yanında sosyal ve kültürel hayata da eşit şekilde katılmasını önemsiyoruz. Bu amaçla, Topluluk Geliştirme Birimimiz aracılığıyla konserden tiyatroya, sergiden atölyelere pek çok etkinliği gençlerle buluşturuyor; ulusal çapta iş birlikleriyle bu alanı sürekli genişletiyoruz.

Çünkü biliyoruz ki kültürel ve sosyal açıdan beslenen gençler, topluma daha özgüvenli, daha donanımlı bireyler olarak katılıyor.

Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Vakfı Genel Sekreteri İlkay Yıldırım Akalın:
“Gençlerin ‘bütüncül iyi olma hali’ni merkeze alıyoruz.”

“Gençlerin bütüncül iyi olma hallerine katkı sunma” hedefinden ne anlamak gerekiyor?

Uzun yıllardır eğitimden kültür-sanata, bilimden spora kadar pek çok alanda gençlerin yaşam yolculuğuna eşlik ediyoruz. Bunu yaparken konuya hiçbir zaman tek boyutlu bakmıyor, gençlerin ihtiyaçlarını farklı yönleriyle değerlendiriyoruz. Bir ekosistem yaklaşımıyla ele alarak yaptığımız bu toplumsal yatırımların daha yüksek ve pozitif etki yaratmasını hedefliyoruz. Çünkü anlamlı ve kalıcı bir dönüşümün ancak ekosistem yaklaşımıyla mümkün olduğuna inanıyoruz. Eczacıbaşı’nda gençlerin yeri gerçekten ayrı...

2023 yılında Türk Eğitim Vakfı (TEV) iş birliğinde 400’ü afet bölgesinden kadın öğrenciler olmak üzere, toplam 500 öğrenciyle başlattığımız Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Eğitim Burs Programı özelinde ise gençlerin “bütüncül iyi olma hali”ni merkeze alıyoruz. Yani yalnızca ekonomik desteğin ötesinde neler yapabiliriz, buna yoğunlaşıyoruz. Gençlerin eğitimlerine odaklanabilmesinden, sosyal hayata katılabilmesine, ihtiyaç duyduğunda psikolojik destek alabilmesine kadar farklı alanlarda yanında olmaya çalışıyoruz.

Mentorluk desteği, staj ve iş fırsatları içeren kariyer gelişim programından psikolog ve diyetisyen desteğine, kültür-sanat etkinliklerinden spor karşılaşmalarına katılmaya kadar çok katmanlı bir yaklaşım benimsiyoruz. Amacımız, gençlerin eğitimlerini sürdürürken aynı zamanda Eczacıbaşı ekosisteminden aldığımız güçle umutlarını, özgüvenlerini ve hayata katılımlarını da güçlendirmek. Gençlerden aldığımız geri bildirimlerde, özellikle psikolojik destek ve sağlıklı yaşam hizmetlerine duyulan ihtiyacın ne kadar yaygın olduğunu gördük. Bazıları bu imkanların tam da en ihtiyaç duydukları dönemde karşılarına çıkmasından memnuniyet duyduklarını paylaştı. Bu da bize doğru bir noktaya temas ettiğimizi gösterdi.

Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Eğitim Burs Programı, alışageldiğimiz burs programından hangi özellikleriyle ayrışıyor? Eczacıbaşı neden bir burs programı başlattı?

Türkiye’de gençlerin eğitim alanındaki destek ihtiyacı çok öncelikli. Ülkemizde üniversiteli gençlerin çoğu barınma, ekonomik sıkıntı, işsizlik ve gelecek kaygısıyla boğuşuyor. Özellikle üniversiteli gençlerin en öncelikli ihtiyacı olarak maddi destek karşımıza çıkıyor. Bununla birlikte, eğitim yatırımlarının dönüş oranı oldukça yüksek. Genç bir bireyin eğitim hayatında fazladan geçirebildiği her bir ek yıl, o bireyin gelirini ortalama %10 artırıyor. Bunun toplum düzeyindeki karşılığı ise daha eğitimli gençler, daha güçlü istihdam, daha hızlı kalkınma ve daha adil bir toplumsal yapı.

Topluluğumuzun kurucusu Dr. Nejat F. Eczacıbaşı’nın, “Özel girişimde gerçek ölçü, toplumun varlığını artırmadaki başarı düzeyidir” sözüyle dile getirdiği inanç, toplumsal yatırım projelerimizin temelini oluşturuyor. Bugün burs programımız da bu felsefenin bir yansıması. Alışageldiğimiz burs programlarının ötesinde; mentorluk, staj, kültür-sanat ve spor etkinlikleri, psikolog ve diyetisyen desteği gibi çok yönlü imkânlar sunarak yalnızca akademik anlamda değil, yaşamlarının her alanında gençlerin yanlarında oluyoruz.

Burs programımızın en önemli farklılığı, başından itibaren etki odaklı tasarım anlayışıyla kurgulanmış olması. Bu yeni nesil bir burs programını masa başı araştırmaların bulgularında ortaya çıkan üniversiteli gençlerin ihtiyaçları ve doğrudan destek verdiğimiz gençlerin görüşleri ışığında geliştirdiğimiz bir tasarımla hayata geçirdik. Süreç boyunca yaptığımız düzenli izlemeler ve ilk yılın sonundaki derinlemesine izleme çalışmasıyla, gençlerin deneyimleri ve dile getirdikleri ihtiyaçlar doğrultusunda pilot programda sunduğumuz faydaları genişlettik. Yani bu programın etkisini sürekli ölçüyor, aldığımız içgörülerden yeni şeyler öğreniyor ve geliştiriyoruz. Kararlarımızı gençleri dinleyerek, onların ihtiyaç ve deneyimleri doğrultusunda alıyoruz. Etki odaklı yaklaşımımızın gençler tarafından da fark edildiğini gözlemliyoruz. Bazıları “sadece ekonomik destek değil, aynı zamanda bizimle ilgileniliyor” diyerek bu farklılığı hissettiklerini dile getiriyor. Bu tür paylaşımlar, doğru yönde olduğumuzu ve daha fazlasını yapmamız gerektiğini bize hatırlatıyor.

“Burs programı, gençlerin umutlarını, özgüvenini ve yaşam kalitesini güçlendiren bir deneyime dönüşüyor."

Peki burs programının sunduğu desteklerden faydalanan gençlerden nasıl geri bildirimler geliyor?

Gençlerin geri bildirimlerinde en çok öne çıkan nokta, bu programın onlara yalnız olmadıklarını hissettirmesi. Bursiyerler yalnızca ekonomik yüklerinin hafiflemediğini, aynı zamanda kendilerini değerli ve ayrıcalıklı hissettiklerini söylüyorlar. Bir bursiyerimiz bu programı “sadece bir burs değil, bir yol arkadaşı” olarak tanımladı. Bir başkası ise Eczacıbaşı etkinliklerine davet edilmenin onu “sıradan biri değil, seçilmiş biri” gibi hissettirdiğini anlattı.

Araştırmalarda da görüyoruz ki burs sayesinde gençler, daha önce ertelemek zorunda kaldıkları etkinliklere katılabiliyor, sosyal hayata daha rahat karışabiliyorlar. Ayrıca bire bir iletişim ve ilgilenilmeyi çok kıymetli buluyor, bunun kendilerini diğer bursiyerlerden ayırdığını belirtiyorlar. Pek çok bursiyerimiz, bu program sayesinde yalnız hissetmediklerini; burs desteğinin ötesinde gördükleri ilgi ve takibin onlara güven verdiğini söylüyor. Kültür-sanat etkinlikleri ya da spor karşılaşmalarına katılma fırsatı, sosyal hayatlarını zenginleştiriyor. Deprem bölgesinden gelen öğrenciler ise özellikle manevi desteğin kendileri için çok değerli olduğunu dile getiriyor.

Ayrıca yaptığımız çalışmalarda iyi olma halini fiziksel, duygusal, bilişsel tüm boyutlarla ele alırken gençlerin de zaman içerisinde kendi iyi olma hallerine böyle kapsamlı bir gözle bakmaya başladıklarını fark ettik. Gençler açısından en zor dikkate alınan konu fiziksel iyi olma hali. Geç uyumak, düzenli beslenmemek… Bu konuda da kendilerine sağladığımız kapsamlı sağlıklı yaşam desteği sağlıklı yaşam ürünleri ile hem bu konudaki farkındalıkları arttı hem de bu konuda adımlar atmaya başladılar. Katıldıkları etkinlikler sayesinde ise hem duygusal hem de bilişsel anlamda daha iyi hissettiklerini nicel verilerle de izleme şansımız oldu.

Böylece program, yalnızca eğitim desteği sunmanın ötesine geçerek gençlerin umutlarını, özgüvenini ve yaşam kalitesini güçlendiren bir deneyime dönüşüyor.

Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Eğitim Burs Programı Bursiyeri İpek Olçar:

“Yeterince yoğun ve stresli geçen hayatımızda nefes almamıza yarayan anlar yaratabilmek beni çok mutlu ediyor.”

Önce hayallerle başlayalım. Örneğin elimizde bir sihirli değnek olsa, idealindeki öğrencilik dönemi ve sonrasını nasıl şekillendirmek isterdin? Bugün en çok nelere vakit ayırabilmek sana kendini iyi hissettiriyor? 

İpek Olçar:

Benim için ideal öğrencilik; içerisinde bolca düşünme, merak, tutku ve yenilik barındıran bir dönem aslında. Derinlemesine öğrenmenin, hayat üzerine düşünmenin, üretken olmanın ön planda olduğu ve tüm bu süreçlerin fiziksel imkanlarla da desteklendiği bir öğrencilik döneminin çok kritik olduğunu düşünüyorum. Her yeni hobinin, gidilen her yeni konserin, tiyatronun, girilen her dersin, kurulan her arkadaşlığın, gezip görülen her yeni yerin karakter gelişimi ve benlik oturtmaktaki etkisinin çok büyük olacağına inanıyorum. Bunların yanında bolca düşünmenin, idealler edinmenin ve tutkuların peşinden koşmanın da öğrencilik döneminin olmazsa olmazlarından olduğunu düşünüyorum. Benim de içinde bulunduğum öğrencilik yıllarımda yoğun olarak hissettiğim gelecek kaygılarımdan sıyrılmamı sağlayan birçok şey bugüne kadar edindiğim ve edinmeye devam ettiğim hobilerim aslında. İstanbul’da gezdiğim ve fotoğraflarını çektiğim her bir sokak, bateride çaldığım her bir şarkı, derin sohbetler ettiğim her bir insan… Yeterince yoğun ve stresli geçen hayatımızda nefes almamıza yarayan ufak ama böylesine değerli anlar için fırsat yaratabilmek beni çok mutlu ediyor.

Yaşar Erman Demir:

Öğrencilik dönemimi araştırmalar ve akademik uğraşlarla şekillendirmek isterdim. Gerek endüstri firmalarıyla AR-GE çalışmaları yaparak gerekse okuldaki öğretmenler ile araştırmalar sürdürerek, yayın seviyesine ulaşacak şekilde yazılarla uğraşmadan öğrencilik dönemimi bitirmek istemezdim.

Öğrencilik dönemimin sonrasında ise, insanların hayatına dokunacak ve insanlığın ilerlemesine katkıda bulunacak teknoloji projelerinde, ulusal ve uluslararası çapta yer aldığım bir gelecek çizmek isterdim. Bunların dışında, hobilerim ile paralel olarak kendimi eğlendirebildiğim bir uğraş ile uğraştığım ve o alanda yaratıcı fikirler ortaya koyduğum bir gelecek çizmek isterdim sihirli değneğimle.

Bugün ise, bir keşif sürecinde olmak ve yeni teknolojiler öğrenmek, onlarla tecrübeler kazanmak ve bilgi birikimimi artırmak gibi davranışlara olabildiğince vakit ayırabilirsem oldukça iyi hissediyorum.

Fakihe Akıllı:

Eğer elimde bir sihirli değnek olsaydı, öğrencilik hayatımı hem akademik anlamda doyurucu hem de ruhsal olarak güçlü geçirebileceğim bir şekilde tasarlardım. Kaygıların daha az olduğu, sosyal ve kültürel etkinliklere daha çok vakit ayırabildiğim, kendimi her yönüyle geliştirebildiğim bir dönem isterdim. Gelecekte ise kendi alanında üretken, topluma fayda sağlayan, etik değerlere bağlı bir mühendis olarak çalışmayı hayal ediyorum. Bugün bana en iyi gelen şeylerden biri yeni şeyler öğrenebilmek. Farklı teknolojiler keşfetmek ya da bir alanda kendimi geliştirdiğimi hissetmek bana gerçekten iyi geliyor. Bunun yanında, kitap okumak, yeni bir şey öğrenmek ya da bazen sadece kafamı dinlemek gibi kendi gelişimime ayırdığım kısa anlar da ruhumu besliyor. 

Bir genç olarak bugün nasıl hissediyorsun? Kendini her anlamda iyi hissetmek için, en çok ihtiyaç duyduğun iki şey nedir? Ve bu ihtiyaçlara erişebiliyor musun?

İpek Olçar:

Geleceğimden büyük oranda endişe duyduğum bu günlerde, içimdeki umut ışığının biraz da olsa yanabilmesi için değer gördüğümü ve ülkemin geleceği için verdiğim emeklerin bir fark yaratabildiğini görmeyi çok isterdim. İyi olma halimin önemsendiği ve güvencede olduğu bir geleceğin beni beklediğini bilmek çok rahatlatıcı ve motive edici olurdu. Bu doğrultuda en çok güvene ve özgürlüğe ihtiyaç duyduğumu söyleyebilirim. Ancak maalesef şu anda bu ihtiyaçlarımın tam olarak karşılanmadığı bir konumdayım.

Yaşar Erman Demir:

Kendimi genel olarak kararsız hissediyorum ve özellikle yakın gelecek için plan yapmak oldukça zor geliyor. Zamanımı iyi kullanmak ve mümkün olduğunca kendimi yetiştirmek, bugün en çok ihtiyaç duyduğum iki şey. Kendimi geliştirmek için internet üzerinden erişebileceğim birçok kaynak mevcut ve onlara rahatlıkla ulaşabiliyorum.

Fakihe Akıllı

Bugün genç olmak hem umut verici hem de zaman zaman kaygı verici. Geleceğe dair hayaller kurmak heyecan verici ama bu hayalleri gerçekleştirme yolunda pek çok belirsizlikle karşılaşıyoruz. Heyecanımı sürdürebilmek için güven ortamına ve fırsatlara ihtiyaç duyuyorum. Daha net kariyer çizgileri, adil fırsatlar ve şeffaf değerlendirme süreçleri, gençlerin en çok ihtiyaç duyduğu unsurlar bana göre. Mental ve ruhsal anlamda ise umutlu kalabilmek hem bugünümüzü hem de geleceğimizi daha yaşanılabilir kılan en önemli etkenlerden biri.

Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Eğitim Burs Programı Bursiyeri Yaşar Erman Demir:
“Mentorluk sayesinde, bilgi eksikliğimin olduğu kariyer gibi birçok alanda soru sorma imkânına eriştim.”

Türkiye özelinde yapılan gençlik araştırmaları, üniversite gençlerinin en öncelikli ihtiyaçları arasında burstan sonra, psikolojik desteğin yer aldığını gösteriyor. Psikolojik desteğe erişim imkanı olması sizce de önemli mi? Böyle bir destekten faydalanıyorsan, bu destek duygusal ve/veya zihinsel iyi olma haline nasıl bir etki sağlıyor?

İpek Olçar:

Öğrencilik döneminde psikolojik destek kesinlikle çok önemli. Gelecek kaygısının, kimlik karmaşasının ve sosyal interaksiyonların en yoğun olduğu dönemlerde bazı zorluklarla başa çıkmanın en iyi yollarından birinin psikolojik destek olduğunu düşünüyorum. Bu ihtiyaca erişim imkanının artmasının da çok daha sağlıklı ve üretken bireylere ve sosyal ilişkilere yol açacağını düşünüyorum. Ben de geçtiğimiz aylarda bursiyeri olduğum Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Vakfı’nın bana sağladığı imkan doğrultusunda Evital üzerinden psikolojik destek almıştım. Benim için zor geçen bir dönemi çok daha rahat ve hasarsız şekilde atlamamı sağlayan bu desteğin duygusal iyi olma halim üzerindeki etkisi çok büyüktü.

Yaşar Erman Demir:

Psikolojik desteğe erişim imkanının olmasını sadece öğrenciler için değil, herkes için önemli buluyorum.  Ben de psikolojik destekten faydalandım ve özellikle bazı süreçlerden geçen kişiler için oldukça faydalı olduğunu düşünüyorum. Psikolojik desteğin bana katkısı, aslında kendi duygu durumum üzerine düşünmek ve çeşitli olayların beni duygusal olarak nasıl etkilediği konusunda farkındalık kazanmak oldu. Bu sayede, psikolojimin iyiliğini düşünerek hareket etmeye başladım.

Fakihe Akıllı:

Kesinlikle çok önemli. Özellikle bizim yaş grubumuzda eğitim hayatı, gelecek kaygısı ve ekonomik zorluklar zihinsel yükümüzü artırabiliyor. Ben bu konuda destek alma imkânı bulan şanslı kişilerdenim. Psikolojik desteğe erişim, zihinsel yüklerimizi hafifletmek ve kendimizi daha sağlıklı ifade edebilmek açısından çok değerli. Kişinin yalnız olmadığını, duygu ve düşüncelerinin anlaşıldığını hissettirmesi bile başlı başına bir katkı sağlıyor. Bu destek sayesinde kendime karşı daha anlayışlı olmayı, stresle daha sağlıklı baş etmeyi ve özgüvenli davranabilmeyi öğrendim.

Araştırmalara göre hem üniversite döneminde hem de kariyerinin başında, gençlerin en çok ihtiyaç duyduğu konulardan bir diğeri kariyer gelişim fırsatları. Burada da bir mentor desteği güçlü bir şekilde öne çıkıyor. Mentorluk programlarının, kariyer ve kişisel yolcuğunda nasıl bir öneme sahip olduğunu düşünüyorsun? Hangi konularda katkı sağladı ya da sağlıyor?

İpek Olçar:

Öğrencilik dönemimiz boyunca gözlemlerimiz ve deneyim aktarımları yoluyla bizim için en iyi kariyeri nasıl inşa edebileceğimiz üzerine çalışıyoruz. Bu anlamda hem deneyim aktarımını birinci elden ve zamana yayılmış şekilde almanın, hem de sürecin interaktif şekilde gerçekleşiyor olmasının faydayı maksimize ettiğini düşünüyorum. Bu sayede mentorluk alan öğrenci için yeni bir ufuk açılıyor, öğrencinin bazı endişeleri ortadan kalkıyor, beklentileri daha realist hale geliyor ve kendini daha iyi tanımaya fırsat buluyor.

Yaşar Erman Demir:

Mentorluk sayesinde, bilgi eksikliğimin olduğu kariyer gibi birçok alanda soru sorma imkânına eriştim. Özellikle deneyim konularında eksikliklerimi kapatmaları açısından mentorlar çok değerli. Ayrıca, kişisel gelişim konularında da iyi bir mentor sayesinde önemli yol kat etme imkânına erişmekten oldukça mutluyum.

Öncelikle, en büyük artısı; alanında mentorluk yapabilecek düzeyde bilgi birikimine sahip birisiyle iletişim kurma imkânına erişmek. Sonrası, aslında kişinin neyi hedeflediğine ve kariyerinde hangi aşamada olduğunu düşündüğüne göre değişiyor. Ancak, şu an her nerede olursanız olun, hayatınızın geri kalanında danışabileceğiniz bir kişiyle tanışmış oluyorsunuz. Bence asıl mentorluk da en çok bu şekilde, uzun süreçleri kapsadığında ortaya çıkıyor. En büyük katkıyı da gerçekten bir şeyler yapmaya çalışıp, sonrasında sonuçlarını mentor ile görüştüğünüz zaman anlıyorsunuz.

Fakihe Akıllı:

Mentorluk, yalnızca bir yol göstericiye sahip olmak değil; aynı zamanda deneyim aktarımı, ilham alma ve doğru yönlendirme açısından çok kıymetli bir süreç. Kariyer hedeflerimle ilgili kafamda birçok soru varken bir mentorun fikirlerini duymak, kendi yolumu daha net çizmeme yardımcı oldu. Teorik bilgilerimizi pratiğe dökmek, sektörün dinamiklerini öğrenmek ve yolumuzu daha bilinçli çizmek için bir rehberin varlığı çok değerli. Özellikle ‘nereden başlamalıyım, hangi alana odaklanmalıyım?’ gibi sorulara cevap bulmamda yol gösterici oldu. Üstelik yalnızca akademik ve mesleki değil, kişisel gelişim anlamında da bana çok şey kattı.

Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Eğitim Burs Programı Bursiyeri Fakihe Akıllı:
“Kendime karşı daha anlayışlı olmayı, stresle daha sağlıklı baş etmeyi ve özgüvenli davranabilmeyi öğrendim.”

Ekonomik sebepler ağır bastığında gençlerin ilk vazgeçtiği şeyin kültür sanat ya da spor faaliyetlerine katılım olduğu öne çıkıyor. Konser, film gösterimi, spor faaliyeti ya da bir sergi için ücretsiz erişim sağlanması senin için ne ifade ediyor?

İpek Olçar:

Öğrenciliğin en zor yanlarından biri olan ekonomik yetersizlik maalesef yalnızca hayatta kalacak aktivitelerle kısıtlı kalmamıza neden olabiliyor. Ancak kültür sanat faaliyetlerine sağlanan ücretsiz erişim hem yoğun ve bunaltıcı tempomuzun arasında bize bir nefes oluyor, hem de entelektüel gelişimden yoksun kalmamış oluyoruz. Ekonomik kaynak ayıramadığımız noktada ilaç gibi gelen bu etkinlikler hem iyi olma halimize çok pozitif bir katkıda bulunuyor, hem de yeni hobiler ve sosyal ilişkilere kapı açmış oluyorlar.

Yaşar Erman Demir:

Ekonomik sebeplerden dolayı gidemeyeceğim, ancak aslında gitmeyi çok istediğim birçok etkinliğe bu şekilde ücretsiz olarak erişim sağlanması beni oldukça mutlu ediyor. Bazen bu etkinlikler sayesinde ilgimi çeken konularda, tanımadığım veya öncesinde bilmediğim kişiler ve projeler hakkında bilgi sahibi olma imkânına erişiyorum. Bu sayede, öğrencilik döneminde yeni fikirlere ve bilgilere erişmek, aslında hangi alanda uzmanlaşacağına karar verme sürecinde olan bizler için çok önemli. Diğer etkinliklere katılma imkânının sunulması da oldukça sevindirici.

Fakihe Akıllı:

Kültür-sanat ve spor faaliyetleri, zihinsel ve bedensel dengeyi sağlayabilmek için olmazsa olmaz. Ancak öğrenci için bazen bu etkinliklere katılmak lüks gibi gelebiliyor. Ücretsiz erişim imkânı hem ekonomik yükü hafifletiyor hem de yaşamı daha nitelikli hale getiriyor. Tiyatroya gitmek, bir sergiyi gezmek ya da spor yapmak yalnızca bir hobi değil; aynı zamanda kendimizi beslediğimiz, yenilendiğimiz ve ilham aldığımız alanlar. Bu imkanlar, kendimi sosyal hayata daha yakın ve ait hissetmemi sağlıyor; ruh halime de olumlu yansıyor.